ÇİÇEKÖZÜ KÖYÜ TARİHİ

Spread the love

Nerede yaşarsak yaşayalım, kütüğümüz  Çiçeközü Köyünde olduğu sürece, hepimiz Çiçeközü Köyünün bir ferdiyiz. Peki Çiçeközü ne zaman, kimler tarafından, nasıl kuruldu? Köyü ve geçmişini ne kadar biliyoruz? Bu yazı, köyümüzün yakın ve uzak tarihine ışık tutmaktadır.

ÇİÇEKÖZÜ KÖYÜ TARİHİ

Eski adı Lümbe olan Çiçeközü Köy halkının bilinen en eski geçmişi Karamanoğulları’na dayanır. Konya ve Karaman yöresinde yaşayan halk, Karaman Beyliğinin Osmanlı himayesine girmesiyle balkanlara yerleştirilmişlerdir. Köyün kuruluşu 19. yüzyılın sonunda gerçekleşir. Köy, 93 Harbi denilen 1877–78 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında, Osmanlı hâkimiyetinde olan Bulgaristan’ın Osmanpazarı vilayetinin Çanakçılar, Yağcılar, Heceler, Karaağaç, Kuşlu ve Çekmeceler köylerinden gelen muhacirlerden oluşur. Göç yolu, Tekirdağ- vapurla Yalova-Orhangazi-Sölöz ve Yenişehir’dir. Köy muhtarlığında bulunan nüfus kütüğünü incelediğimizde köye yerleşenlerin doğum yerlerinin Bulgaristan’ın Osmanpazarı(Şu anki ismi Omurtag), Hazergrad, Tekfur Dağı, Silistre ve Razgrat gibi şehirler olduğu görülür. Örneğin; Abdioğlu sülalesinden Mahmut oğlu İbrahim’in 1877 yılında Hazergrad’da doğduğu, 1932 de ise Lümbe Köyü’nde vefat ettiği, Mollaahmet oğlu Musa’ nın 1862’de Osmanpazarı’nda doğup, 1936 da Lümbe Köyü’nde vefat ettiği yazmaktadır.

KURULUŞ

Köye ilk yerleşen ve köyün kurucusu Bayramaliler sülalesinden Mahmud Ağa’dır. Bayramaliler, Kabakçılar ve Hacıyaşar’lar Yenişehir’e üç sülale olarak gelmişlerdir.Devletin yer göstermesiyle önce Kemerdere Köyü’nün olduğu yere yerleşmişlerdir. Kemerdere köyüne Mahmudiye isminin verilme sebebi köyü Mahmud Ağa’nın kurmasıdır. Mahmud Ağa Çiçeközü köyünün bugünkü arazisini daha uygun gördüğünden, bu alana yerleşmek ister. Bu amaçla Yenişehir’de bulunan Ethem Paşa’ya Çiçeközü Köyü’nün olduğu araziye yerleşmek istediklerini söyler. Söz konusu olan bu arazi, göçebe yörüklerin, Akbıyık ve Karaamcalıların hayvanlarını otlatma, iğrek ve dinlenme alanlarıdır.Ethem Paşa, Mahmut Ağa’dan belirli bir miktar altın karşılığında araziyi köylülerimize tahsis etmiştir.Bu sırada Yörükler de arazilerin pay edilerek ellerinden gideceği düşüncesiyle yerleşik düzene geçmiş, Zekere ve Bahçecik köylerini kurmuşlardır.

Yukarıda bahsettiğimiz köyü kuran bu üç sülalenin köye yerleşmesinden sonra Osmanpazarı ve köylerinden muhacirler gelmeye devam etmiştir. Köy 35 hane olunca Mahmut Ağa tarafından iskana kapatılsa da köy genişlemeye devam etmiş, Kamberler, Hacıaliler gibi sülaler gelmeye devam etmiş ve köye en son 1952 yılında Macırlar sülalesi Osmanpazarın Kuşlu Köyünden gelmiştir.Köye gelenler göç esnasında yaşanan sıkıntılar, yokluk ve sefaletle uğraşmış, yanlarında getirdikleri erzak, mal mülklerle idare etmiş ve köye önceden gelenlerin yardımlaşması ile geçinmişlerdir.

Kaynak kişilerin anlattıklarına göre; köye ilk gelip yerleşen üç sülale Bayramaliler, Hacıyaşarlar ve Kabakçılar bugünkü köy kahvesinin olduğu alan ve çevresine yerleşirler. Böylelikle ilk yerleşim burada oluşur.  Köy kahvesinin olduğu yerde küçük bir gölet varmış. Mandalar bu gölette sulanırmış. Köyün olduğu alan ve çevresi ağaçlık ve ormanmış. Gelen muhacirler, bu ağaçları keserek oturacak evler, samanlık ve damlar inşa etmişlerdir. Köylünün tarla ihtiyacı için arazi açmaya başlamışlar, bu amaçla ilk olarak Akbıyık yolu tarafındaki ağaçları kırdıkları için buraya Kırıklık demişlerdir. İlerledikçe arazideki ağaçların ve su kaynaklarının durumuna göre mevkiler Ayvalık, Armutluk, Çamlık, Kocapınar, Kayapınar, Kocakuyu, Yılanlı gibi isimler almıştır. Köyün üstünde Koraş isimli gayrimüslimin çiftliği olduğundan buraya Koraş, daha yukarısında yörüklerin bulunduğu araziye Yörükyatağı, dingazdaki düzlüğe de Arnavutdüzlüğü denmiştir.

İlk kurulduğu adıyla Lümbe olan köyün kuzeyinde Yörük Köyü Zekere, güneyinde Yörük Köyü Bahçecik, doğusunda Manav Köyü Karamca ve batısında da Manav Köyü Akbıyık bulunur.

KÖYÜN ADI

Köyün eski adı olan Lümbe’nin anlamı ve nereden geldiği hakkında bilgi yoktur. Fakat köyün yakınındaki çukur araziye civar köylerin, köy kurulmadan önce de Lümbe Çukuru dediği rivayet edilmektedir. Uzun yıllar bu isimle anılan köy, 1957 yılında dönemin Yenişehir Kaymakamı tarafından “Çiçeközü” olarak değiştirilmiştir.

GİYİM-KUŞAM

Erkekler, Osmanpazarı’nda giydikleri şekilde yünden imal edilen kaytanlı don giyerlermiş. Pantolon denilen ve şalvar şeklindeki koca donun dikiş yerlerinde, kenar kısımları kaytan (siyah ip) bulunurmuş. Belde ise beyaz kuşak ve uçkur bulunurmuş. Muhacirlerin kuşakları beyaz, Pomak veya Boşnakların ki ise kırmızı olurmuş. Başta ise üzerinde sarık bulunan fes olurmuş. Sarığın ucu arkadan az bir şekilde sarkıtılırmış. Hacı olanların sarıkları sarı olurmuş. Bu kişiler, bu sarı sarıklarını adet üzere Cuma günleri mutlaka feslerine sararlarmış. Vaktiyle köyde hemen hemen her evde dokuma tezgâhı bulunurmuş. Pamuk,haşhaş ve tütün ekilirmiş. Pamuktan elbise ve kumaş dokunurmuş. Keçi kılından ise çuval dokunurmuş. Koyunun yününden ise elbise pantolon dikilirmiş. Köyde de yün tarağı tezgâhını ilk kuran kişi ise sanatkar ruhlu biri olan Fıçıcı Mehmet imiş. Kadınlar, siyah örtü denilen ferace giyerlermiş. Bulgaristan’dan gelirken bile kadından hep feraceli gelmişler. Kadınlarda da uçkur bulunurmuş. Bu uçkurların uçları işlemeliymiş ve uçkurları da arka tarafa bağlanırmış. Kadınlar halen feraceyi giymektedirler.

KÜLTÜR

Köy halkı balkanlardaki örf ve adetlerini,gelenek göreneklerini devam ettirmekle beraber değişen dünyaya ayak uydurmaya çalışmaktadır.Köy yöresine has yemekleri yoktur.Düğünlerde eski adetler pek kalmamıştır.Fakat hala devam eden tavuk alma, gelin alayı gibi adetler bulunur.1998 yılında Bursa’da kurulan Çiçeközü Köyü Kültür ve Dayanışma derneği köyden göç edenleri bir arada tutmaya çalışmaktadır.Her yıl Haziran ayının ikinci pazar günü köyün Üçoklu mevkisinde geleneksel halk şöleni yapılmaktadır.Son yıllarda halkın şölene ilgisinin azalması ve şölen alanının baraj inşaatı altında kalması, bu güzel geleneğin aksamasına sebep olmuştur. Köyde güven ve birincil ilişkiler mevcuttur. Evlerin kapıları kilitlenmez.

COĞRAFYA

Bursa’nın doğusunda Yenişehir’in güneyinde,Bilecik İnegöl Yenişehir üçgeninin tam ortasında kalır.Kuzeyi hafif düzlüklerle örtülü olan köyün güneyi ise yükseltiler ve engebeli arazilerle doludur.Yılda 2-3 ürün alınabilmektedir.Köyün yakınından gecen Kovanlıdere köyün içme suyu şebekesini ve sulama kanallarını besler. 9 bin dönüm işlenebilir tarım arazisinin 2 bin dönümü sulanabilir araziden oluşmaktadır.Köyde ekimi yapılan ürünler buğday, arpa, ayçiçeği, fasulye, salatalık, domates ve yemlik bitkilerdir.

EKONOMİ

Köyün ekonomisi tamamen tarım ve hayvancılığa bağlıdır. Tarım alanları miraslarla çok parçalanmıştır. Hayvancılık gelişmemiştir. Yıllar önce köyden dışarıya göçenler, emekli olduktan sonra köye geri dönerek, köy hayatını yaşamaktadır.Bu yüzden köyün yaş ortalaması yükselmektedir.Köyün 1990’da 1488 olan nüfusu, 2012 yılında 559 dur. Gençler ekonomik açıdan daha iyi bir hayat yaşamak için Bursa’ya göç etmektedir. Köyün Tarımsal Kalkınma Kooperatifi mevcuttur. Kooperatifte süt alımı ve depolaması yapılmakta, buğday alınmakta, köylünün yem ihtiyacı karşılanmaktadır. 60 tonluk elektronik kantarı mevcuttur.

ÇİÇEKÖZÜ GÖLETİ

16 Ocak 2013 tarihinde su tutulmaya başlanan  Çiçeközü Göleti geniş bir havzaya sahiptir. Gölet havzasını Sülüklügöl, Bahçecik , Cemiyet ve Koyunköy havzalarından gelen yağmur ve kar suları beslemektedir. Özellikle Bilecik’e bağla Bahçecik Köyündeki Subatandan yer altına girip Çiçeközü Köyü Üçoklu mevkisinde ve barajın hemen başlangıç noktasındaki Suçıkan denilen yerden gelen akıntı Çiçeközü Göletinin en büyük can damarıdır. Maksimm su kotu 48 metredir. Su kapasitesi yaklaşık 5 milyon m3 tür. Su kapasitesi bakımından Bursa nın 6 ıncı büyük barajıdır. İhalesi yapılıp, projesi çizilen sulama sistemlerinin de önümüzdeki yılda tamamlanmasıyla 17 bin 300 dönüm alanın elektriksiz kapalı sistem cazibe ile sulanması sağlanacak ve yılda dönüm başına 475 TL ‘ den , toplamda 8 217 500 TL gelir artışı elde edilecektir.Yani yaklaşık 17,4 milyon TL’ye mal olan gölet, kendisini 2 yılda amorti edecektir.

CAMİ

Köyde iki adet cami bulunmaktadır. Caminin olduğu alan vaktiyle Zekere Köyü’nden Hanife adından bir bayanın mülkiymiş.1900 lü yılların başında inşa edilen ilk cami ahşaptan,  minaresi tuğladan, merdivenleri ise kumtaşından yapılmıştır. Bu taşlar, köyün üstünde bulunan Koraş Çeşmesinin üstündeki ocaklardan getirilmiştir. Bu eski ahşap cami 1950-51 yıllarında yıkılınca yerine 1952 yılında ikinci cami inşa edilmiştir. İlk caminin yanında üç tane oda varmış, odanın biri ihtiyarlara aitmiş. Bu odanın odun ihtiyacı, köyün üstündeki camiye ait tarladan karşılanırmış. Buraya zamanla Camitarlası denmiş. Bu cami ise 2005 tarihinde yıkılarak 2007  yılına kadar bugünkü büyük ve daha güzel bir cami inşa edilmiştir. Caminin altı, haftanın belirli günleri sağlık ocağı olarak kullanılmaktadır.Yukarı mahalledeki ikinci camiyi Körağalar sülalesinden M.Zeki Yılmaz 1991 yılında yaptırmıştır.

TARİHİ YERLER ve KALINTILAR

Köyün çevresinde çok eski çağlara, Yontma taş devrine  kadar uzanan kalıntılar mevcuttur. Yarhisardan başlayıp Akbıyık köyüne kadar olan arazinin çeşitli bölgelerinde çok eski kaleler, eski mezarlar, yontulmuş kayalar, yerleşim temelleri ve höyükler bulunmaktadır. Bunlardan, bu geniş arazinin, onbinlerce yıldır boş kalmadığı anlaşılmaktadır.

ÜÇOKLU KALESİ

Köyün üstünde güneydoğu kısmına hakim bir tepenin üzerine kurulmuştur. Hangi döneme ait olduğu bilinmese de Ortaçağ Kalesi özelliğini taşır. Kale duvarları halen belirgin olup yıkılmış bir vaziyettedir. Kalenin iç kısmı şimşir ve çitlembik ağaçları ile doludur. Abadiye Köyü tarafına bakan kısmında kalenin giriş yeri mevcuttur. Günümüzde giriş yeri tamamen özelliğini yitirmiştir. Kalede çok eski çağlara ait ok ve mızrak uçları vardır. Kalenin giriş kısmında büyük bir duvar taşına monte edilmiş demir halka vardır. Girişin doğusunda yer altına inen bir dehliz bulunmaktadır.Kuzeyinde ise başka bir dehliz yeri bulunduğu ifade edilmiştir. Kalenin alt kısmından ve Kumlubayır denilen yan tarafından çok eski çağlara ait mezarlar ve kafatasları çıkmıştır. Kaleye ve bölgeye Üçoklu isminin nereden verildiği bilinmemektedir. Kalenin aşağısından Boğazdere denilen bir akarsu geçer. Bu kaleden ileride, doğu kısmında bulunan ve halk arasında “Orhan Kalesi” olarak bilinen bir başka kale gözükür.

KÖY KALESİ

Köyün doğu tarafında ve kenarındadır. Kalenin bulunduğu mahalleye günümüzde Kale Mahallesi denir. Duvarları yer yer belirgin olup yıllar önce burada açılan taş ocağı nedeniyle kalenin duvarları zarar görmüştür. Kalenin çevresinden çıkan kemiklerin çokluğu, burada çok eski ve büyük bir mezarlığın olduğu göstermektedir. Üçoklu kalesi ile bu kale arasında, dere boyunca uzanan ulaşım yolu vardır. Bu yol üzerinde, yer yer yontulmuş taşlar ve mağaralar mevcuttur. Bu iki kale birbirini tam karşıdan görüp, karşılıklı haberleştikleri düşünülmektedir.

KOCAKUYU ve HAMAMI

Çiçeközü-Akbıyık yolu üzerinde ve yolun sağ tarafında Kocapınar denilen mevkide yer alan bir pınardır. Tarihi bir pınar olduğu belli olan bu su kuyusunun Roma-Bizans dönemi eseri olduğu rahatlıkla söylenilebilir. Zira bu mevki, tamamen bir yerleşim alanı olup, yazıtlı mezarlar, kap vb eşyalar yoğun biçimde çıkartılmıştır. Hem hamamın, hem de Kocapınar kuyusunun, bahsettiğimiz bu yerleşim biriminin bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. Kuyu, horasan yapı ile örülmüş olup, derinliği 3 metredir. Hamam Kocakuyunun suyundan faydalanmaktadır. Nitekim pınarın suyu yazın buz gibi, kışın ise ılık akmaktadır. Kuyunun üzerinden çok az su aktığı görünse de 4 su motoru aynı anda kuyudan su çektiği halde, kuyudan su alınabilmektedir. Mevsim farkı olmaksızın, yağışların bol olduğu zamanda dahi, Hac zamanı pınarın suyu kesilmektedir. Bu sebepten halkta suyun hacca gittiği yönünde inanış hasıl olmuştur. (Nitekim kontrol ettiğimizde bir gün önce gürül gürül akan su, hacıları uğurladıktan sonraki gün kesilmiştir. Hayret verici bir durum.) Kocakuyu ve çevresinden çıkan eski yerleşim temelleri, bu temellerden çıkan madeni eşyalar ve mızrak uçları bu bölgenin çok eski zamanda bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir.

KAYAPINAR HÖYÜĞÜ

Kayapınar mevkisindedir. Anlatılanlara göre; 1980’li yıllarda bu höyük, define avcıları tarafından açılmış ve içindeki eşyalar alınarak üzerinde bulundan giriş yeri tekrar kapatılmıştır. 2005 yılında işte define avcıları tarafından tekrar açılmış ve jandarmaya haber verilmesi üzerine höyüğün girişi birkaç iri taş ve toprakla yeniden kapatılmıştır. Kayapınar mevkiinde höyüğün çevresinde birçok mezar yeri bulunur. Halen tarlalar sürüldükçe sırlı kapkacak kalıntıları ortaya çıkmaktadır.

YILANCI KAYA

Akbıyık yolunun sol tarafında, antik yerleşim alanı yakınlarında, bir yamaç üzerindedir. Burada bir dehliz bulunmakta olup, bu dehlizin 27 m uzunluğunda olduğu köylülerce ifade edilmektedir. Dehlizin sonunda ise tünel yolu iki kola ayrılmaktaymış. Dehlizin birkaç metre ötesinde ise kaynın üzerine oyulmuş vaziyette yılan şekli bulunmaktadır. Bu dehlizin eski çağlarda, halkın düşman baskınlarından saklanmak için kullanıldığı düşünülmektedir.

ZİNCİRLİ KAYA

Köyün yanında Kale altında yamaçta çalılıklar içerisindedir. Kayaya zincir şeklinde oyulmuş şekiller bulunmaktadır.

ANTİK KALDIRIM YOLU

Köyün içinden Roma-Bizans dönemi eseri olduğu bilinen bir kaldırım yolu bakiyeleri durur. Günümüzde bu kaldırım yolu, bazı evlerin bahçe içlerinde ve toprak altında kalmıştır.

MAĞARALAR

Üçoklu Kalesinin güney kısmındaki karşı yamaçlarda bulunurlar. Üçoklu arazisini tam karşıdan geniş bir şekilde görür. Derinliği ve kapsadığı iç alan bakımından yaklaşık 7m’dir. İki ayrı girişi bulunmaktadır. Önemli bir mağaradır. Bu mağaranın yanı sıra “Lümbe Çukuru” denilen alandan Üçoklu istikametine doğru, dere kenarında üç mağara daha bulunur. Fakat bunlar küçüktür.

GÖL YANI-YÖRÜK YATAĞI

Bu mevkide kayaların üzerlerine, dibek taşı şeklinde oval ve dikdörtgen şeklinde oyulmuş oyuklar bulunur. İnsan yapımıdır. Çok eski medeniyetlere Yontma taş devrine ait olduğu tahmin edilmektedir. Halk arasında bu kayalara davul taşları denilmektedir. Çevresinden mezarlar ve üzeri sırla kaplı kap-kacak kalıntıları çıkarılmıştır.

TARİHİ MEZARLAR

Köyün girişinde yolun sağında bulunan tarihi mezarlıkta üzerinde Osmanlıca Kitabeleri bulunan üç adet mezar bulunur. Osmanlıca  yazılı diğer bir kitabeli mezar taşı ise köyün üst mezarlıkta bulunur.

Derleyen : Hilmi KURAN

  • Katkılarından dolayı Tarih Öğretmeni Ömer Faruk DİNÇEL ve Coğrafya öğretmeni Hilmi AKTÜRK’e Teşekkür Ederiz.

HABER KAYNAKLARI

  1. Mıstın Ahmet, Ahmet MESTAN (1911 – 2009)
  2. Bıçkıcı – Yusuf BURAN (1936 – 2010)

Not: Yusuf BURAN, aldığımız bilgilerin bir kısmını 1950 li yıllarda Kirişçi hanımı Nuriye KİRİŞÇİ’ den öğrendiğini belirtmiştir.

Leave a Reply

*